Eyen buhur sıcakları bastırmış, Moramıdın Kahvedekiler sabahtan içeride pervanenin altına oturuyorlar, guşluk vaktine kadar pek gelen giden de olmuyordu, ama ikindin serinlikte içeride kimse kalmıyor, herkes kahvenin dışına oturuyordu. İkindin serinliğinde dışarıda masalar kurulmuş, üç beş ihtiyar, havadan sudan konuşuyordu.
- Ne bağrışıp, çağırıp duruydunuz üle sabah sabah baza gün? diye sordu Ülfellerin Hasan, karşısında oturan komşusu Değmancı Duran’a. Değmancı Duran dokumacılık işliyen, kendi halinde sessiz sedasız bi adamdı. Mahcup mahcup baktı Ülfellerin Hasan’a.
- Söylenme gari Hasan abe. Oldu bişeyle emme, insan yüzüne bakcek halim kalmadı. Ne sen sor ne ben deyverem, dedi.
- Annadıvesene üle, nişledin, dedi Haşim Süleyman.” Annat bakam biyon” diye üsteledi Deymancı Duran’a. Muhabbet çıkcekdi emme ganrılıyordu. Bu arada Değmancı Duran’ın komşusu Kemiklerin Gürsel olayı bildiğinden kıs kıs gülüyordu.
Değmancı Duran kendini ağırdan satıyordu. Buldan bezi gömleğinin cebinden bir sigara çıkardı,
- Söylen madem bi orta gavade annadıverem, diye girdi söze. Orta gavesi geldi önüne sigarayı da yaktı. Çekti bir nefes başladı anlatmaya.
“Ben her hafta Çarşamba günü tezgâhı kapattıktan sonra, ortalığı sile süpürüm. Gara tezgâhı temizleyip yağladıktan sonra anamdan bi iç don isterim. Zaten fanille keymem âdetim değildir. İç donu poşete katar doğru hamama giderim. Geçen hafta aldım temiz iç donu gattım poşete, vaadım hamama. Yündüm yıkandım. Temiz içdonu keydim, kirlisini gattım poşete. Sütçünün meyhaneye gittim iki bira içdim buz gibe. Ağır ağır çıkdım eve doğru. Alcımecid camisinden vurdum Hamamcıla yokuşuna vaadım. Bi bakdım, benim akıdeşle bizim kapının önünde beklep duru. Ta annaçtan seslenipbaala- Gelive, gelive biz sene beklep duruz, Toprakcıya çıkcez şarap içmeye- deye. “Eh madem gidelim” dedim. Elimdeki poşedi bizim tahta kapının üsdündeki dilmenin üsdüne godum. Akıdeşlelen hep bir vaadık Toprakcı’ya yidik işdik. Şarkıla türküle söyledik. Ben orda Merdo’yu bilem söyleyvedim galan.Gece oldu kakdık geldik hep bir. Sabaalan Külfalanlı dul Emine anama kese yoğurdu getiriveriyo. Anam gelen keseyi alıyo bundan eski keseyi tahta kapının üsdünden alıp veriyo. Gelen yoğurt kesesini boşaldınca poşete katıp tahta kapının üsdüne koyuyo. Her hafta eski kese ordan alınıyo, yeni keseyi anam boşaldıyo. O hafta gine yeni kese gelmiş, anam poşedinnen bir geçen hafta gelen yoğurt kesesi deye poşedi dul Emine’ye vermiş. Bi hafta sonra baza gün sabahdan evde yatıp duruyum. Bi bağırış çağırış koptu. Bicamaylan goşdum vaadım. Mahalleli toplanmış, bizim dul Emine anama viz viz bağırıp duru. Meğer anacım yoğurt kesesi deye benim iç donu veemiş garip. Aklıma gelivedi, bi hafta önce kirli içdonu tahta kapının oraya ben goyduydum. Anacım, poşedin içine bakmadan benim ileş gibe olmuş iç donu yoğurt kesesi deye verivemiş. Dul Emine eline almış iç donu gasgara olmuş sallayıp duru. – Sen benlen zevklenipbamın, dul garıysak bene senin oğluna mı layık göödün, sende utanma sıkılma galmadı mı, hu iç dona bakın biyon utanmadan bene oğlunun arap gibe olmuş iç donunu veriveemiş, deye bağırı bağırı veedi anacıma. Bütün millet benim iç dona bakdı bakdı güldü yeelere yattı gülmekden. Bi irezil oldum abe, bi irezil oldum, yerin dibine girdim utancımdan. Bi daha yoğurt bilen getirmedi dul Emine bizim oraya. Söğlenme galan. Benim iç don mahallenin maskotu oldu. Bundan kellim bayramlarda asarlar galan mahallenin girişine.