Havalar sıcak gidiyor, Ramazanın da etkisiyle Moramıd’ın Kahvesi eski neşeli günlerini arıyordu. İkindiden sonra gelen ihtiyarlar iki üç masada muhabbet çıkarmaya çalışıyorlardı.
Pazartesi pazarı Çarşı Camisinin önünde kurulmuş, bahçesinden bağından yolup gelen Çayırderesi’nden, Tekke’den Eldirek’ten gelen nobiye, sıyırma, saltalık, biber, domates, acır, patlıcan, üzüm satıyordu. Öğlenden sonra dağılan pazarın ardından ortaya çıkan derin sessizliği Hacasanların İrfan bozdu.
- Üle böyün bi balcan aldım emme, ufacık gulak, nası ya, tezecik töbee olsun. Bırış gibe iyer olsun.
Muhabbete kulak kabartan Dıgıdık Kemal sordu yan masadan
- Kaça aldın akıdeş?
- İki okkasına beş liradan aldım akıdeş, taana aşının yanında yimesi bek güze olur, patletcen yicen.
Muhabbet boğazdan çıkacaktı öyle de oldu.
- Bi tek Buldan’da yirle çiğ balcanı, başka yerde yimezle, dedi Cinibizlerin Yusuf. “Biz esgerde epey Buldanlı vaadık. Bi yon hep bir çaaşı iznine çıktık. Gezdik dolaşdık. Gaanımız acıkdı, nişliyelim ne edelim esger adamız. Cepte para yok evde garı yok hesabı. Akıdeşleden biri üle hurdan peynir, tomet, bibe, balcan alalım, bi gıyıcıkda yiyelim dedi. Tamam üle dedik, epey varız gari, ekmek aldık ötüberiyi aldık. Çöndük parkın içine. Gelen geçen bize bakıyo, biz oralı bile olmeyoz. Balcanı patladıyoz ootasından verip yiyoz. Bi genç bulundu geldi yanımıza emme dipdiggatli bakıyo.
“ Üle bizimoğlan bişey mi, va ne baıkbban bize” dediğdim. “Esger abeyle, siz balcanı çiğ çiğ yibbasınız nezman ölcesiniz deye bakıbbarım” deyesiye gada gah gah güldük gari. Oğlancık bize ölcek deye epey bakdı gari, ya şaş ya. Akıdeş bize bişeycik olmaz bizim orlaada biz yiriz sen bak işcezine dedik. Onunkinden Buldanlıladan başka kimsecikle yimez çiğ balcanı.
Muhabbet askerliğe gelmişti, uzayacağa benziyordu. Sözü Dıgıdık Kemal aldı. Askerlik muhabbeti dendimi üstüne yoktu. Teskereyi almak bilmezdi. Zaten konuşmak için bahane arayıp duruyordu. Başladı anlatmaya.
- Ben Ankarada Mamak’ta ettim esgerliği. Yemin törenine gada çaaşıya bazara goyvemedile. Bizim Ötüyaka’dan Zıbınsızları Üsen’len aynı yeedeydik. İkiciğimiz çaaşı iznine çıktık. Epey gittik, gittik, bi bakdık gaaşıdan subay pusatlı, subay şapkalı biri geggeli. Yanına gada vaadık. İkiciğimiz hemen esger selamı durduk. Bu adamda bize selam veedi. İki üç adım gittik adam bize seslendi. “Esgerle gelin bakam buraya” dedi. Hah dedim içimden bi halt işledik yalım subay bize bişey decek deye ödüm kopdu, goşdurduk vaadık yanına. Hemen ikiciğimiz bi topuk selamı, gine bi esger selamı başımızda şapkamız, selam çakdık, bağıra bağıra kısa künyemizi okuduk. Adam bize bakıp bakıp gülüyodu. Üle bu subay neden bize gülübba deye düşünüyom gari ben içimden. Neyse adam gızanla ben kimim deye soodu. Ben hemen siz subaysınız gumandanım, gumandanlara selam verilir , deyesiye gada “Naha sizin işleriniz ben orman memuruyum” demesin mi. Adamın ormancı şapkasında gosgocuman ağaç yapraklı çelenk va, biz şaşla onu subay deye selam durduk. Adamlan bir epey gülüşdük galan hiç aklıcığımdan çıkmaz.