4 EYLÜL AKŞAMI ANILARDA BULDAN
4 Eylül akşamı İstanbul’dayım. Bugün Buldan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 102. yıldönümü kutlu olsun…
Elbette doğup büyüdüğü memleketinden uzakta yaşamak bazı duyguların daha yoğun hissedilmesine yol açıyor. Uzunca bir zamandır 4 Eylül’lerde Buldan’da olamadığımı anımsıyorum. İçimde tarifi güç buruk bir his var; anılar, yaşanmışlıklar, dostluklar hatırlanıyor…
O anda 90’ların ilk yıllarına gidiyorum örneğin. 20’li yaşlarımdayım. Üniversite öğrencisiyim ve yaz tatilinde Buldan’ dayım. O dönemin gençlerinde şimdiki dönemden oldukça uzak sayılabilecek sosyal etkinlikler vardı. Bizim kuşak çok iyi bilir, Yukarı Kulüp neredeyse bir okuldu bu anlamda. O yıllarda kurulan ve hâlâ yaşayan kadim dostluklar…
Bir anda hatırlıyorum; dört beş arkadaş bir akşam Turan Mahallesinde bir arkadaşımızın tezgâh atölyesindeyiz. Hem el tezgâhında şal dokunuyor hem de koyu bir muhabbet var. Tezgâhtaki arkadaşımın sesi de çok güzel, dilinden dökülüyor; ‘’Seni unutmaya ömrüm yeter mi? Dön desem tersine dünya döner mi? …‘’
Sonra bir başka anı geliyor gözlerimin önüne. Yine aynı dönemlerin bir yaz gecesi, ilerleyen saatler. Yukarı Vakıf’ da neşeli bir sohbet… Kaptan’ın mekânından insanın içini ısıtan bir şarkı, o zamanlar hayatta olan değerli bir sanatçının sesinden işitiliyor; ‘’ Gurbette sevgilim hasta dediler, kırlarda çiçekler yasta dediler… ‘’
Daha sonra bir pazar günü öğleden sonra. Tarih 90’lı yılların ikinci yarısı olsa gerek. Kış dönemi. İnan’ ın kahvesinde sobanın yanındaki masada eşli king partileri… O kadar çekişmeli oyunlar oynanıyor ki çok eğleniyoruz.
Dijital çağa geçilmeden önceki ilk gençlik yıllarımız. Şimdiki döneme göre üslup o kadar farklı ki, dijital dünyanın yalnızlaştırdığı çocuklar ve gençler değildik biz diye düşünmeden edemiyorum.
Ama şu bir gerçek ki; insanın doğasına ve duygusuna yabancı olan her şey, bir gün olması gerektiği gibi aslına rücu edecektir…
Selam ve sevgilerimle…
Her donem kendi cizgisini cizer