DİJİTAL YORGUNLUK
Bir önceki yazımı ‘’İnsanın doğasına ve duygusuna yabancı olan her şey, bir gün olması gerektiği gibi aslına rücu edecektir.’’ cümlesi ile bitirmiştim. Bugün bir radyo programında dünyada ve ülkemizde birçok sanatçının plak çıkarmakta olduğunu, cd lerin artık neredeyse müzik marketlerin raflarında kendine hiç yer bulamadığını, hatta kasetlere bile dönüşün başladığını duyunca sanki bir dijital yorgunluk sürecine mi girilmeye başlanıyor diye düşünmeden edemedim. Belki bunu dile getirmek için daha çok erken ama sanki ufaktan emareleri hissedilmeye başlanıyor.
Metal yorgunluğu şeklinde bir ifade de vardır biliyorsunuz. Üzerine yoğun stres binen malzemenin moleküllerinin bir arada tutucu kuvvetini kaybetmesi olarak belirtilen teknik bir tanımı var. Bu ifade mecazen genelde uzun yıllar aynı görevde kalmış siyasetçilerin ve yöneticilerin ilk dönemlerdeki kadar yüksek verimlilikte hizmet veremediklerini belirtmek için de kullanılır. Radyo programında plaklara gösterilen ilginin arttığını, hatta tek tük plak bastırmak isteyen yerli sanatçıların bu iş için Yunanistan’ a veya Çek Cumhuriyeti’ ne gitmek zorunda olduklarını fakat uzun senelerin ardından Türkiye’de artık tekrar plak basımı yapılmaya başlandığını duyunca ister istemez bende bu düşünceler oluştu.
Zaten gençlerde, içine film takılarak kullanılan analog fotoğraf makinelerine ve kameralara olan ilginin de son yıllarda arttığını gözlemliyoruz. Demek ki insanın doğasında elle tutulan, gözle görülen, dokunulan, hissedilen somut kavramlara olan ilgi hiçbir zaman bitmeyecek. Kitaplar, gazeteler, dergiler, kasetler, plaklar, fotoğraflar, foto kartlar, pullar vs. sadece koleksiyon olarak değil günlük yaşamda aktif olarak kullanılmaya, hayatın bir bölümünde her daim yer almaya devam edecekler. Gazeteyi internetten okumak, bilgiye ve habere çok hızlı, sınırsız bir şekilde ve anındaerişmek, kitabı internetten dinlemek, müziği yine internetteki müzik veya video sitelerinden dinlemek, peş peşe fotoğraflar çekmek, beğenilmeyeni hemen silip yeniden çekmek, üstelik bunların hepsine elimizdeki telefon ile hemen ulaşabilmek büyük bir konfor ve kolaylık. Hızlı ilerleyen hayat akışında durmaksızın bir devinim içinde olmak tüketim toplumlarının vazgeçilmezi.Bu hızlı akış içinde sanırım insan ruhuna iyi gelen bazı değerleri kaçırıyoruz. Sevdiğimiz bir şarkıyı plaktan dinlerken ara ara işitilen çıtırtıları, kahvemizi yudumlarken sayfalarını katlayarak okuduğumuz gazetenin kendine has kokusunu, analog bir makine ile çekilen fotoğrafı ancak günler sonra fotoğrafçıda tab ettirdikten sonra görebilmeyi, albümlere yerleştirilen eski fotoğraflara bakarken aynı zamanda onlara dokunabilmeyi, sevdiklerimize özel günlerde kırtasiyeden özenle seçtiğimiz kartpostalın arkasını güzel sözlerle doldurduktan sonra zarfa koyup postaneye giderek zarfın köşesine yapıştırdığımız pul ile gönderdiğimizi ve bu emeğin karşı tarafa gösterdiğimiz sevginin ve saygının bir ifadesi, verilen değerin bir göstergesi olduğunu hissetmek, dijital kolaylığın süreç içinde bir dijital yorgunluğa dönüşmesini engelleyecektir diye düşünüyorum.
Selam ve sevgilerimle…