Bilindiği üzere, 26 Nisan 2022 tarihinde tam da benim doğum günümde spor camiasını yakından ilgilendiren bir yasa teklifi TBMM’de görüşülerek ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. TBMM’de komisyon görüşmelerinde bir siyasi parti grubuna bu konuda danışmanlıkta yaptığım için süreci yakından takip etme imkanı buldum.
Yasa, esasen spor hukuku anlamında bir katkı sağlayan içeriğe sahip olamadı. Mesela Bağımsız Spor Federasyonlarında seçimle gelen kurullardan biri olan Disiplin Kurullarında önceki düzenlemede en az iki hukukçu üye zorunluluğu varken, bu yasayla bu konu madde metninden çıkarıldı. Bunun gerekçesi sorulduğunda komisyon çalışmalarına katılan hukukçu bir bürokrat, ” Bunu biz federasyonlara bıraktık.” şeklinde açıklama yaptı. Bu açıklama dahi bu konuya fazla zaman ayırılmadan maddenin düzenlendiğini eski halini ileri taşımak yerine geriye doğru götürüldüğünü gösterdi.
Bildiğiniz gibi, Yasanın 32. maddesinde tanımlandığı üzere, “MADDE 32- (1) Disiplin kurulu, spor federasyonlarının faaliyet programında yer alan veya spor federasyonu tarafından izin verilen müsabaka ve faaliyetlerden doğan disiplin uyuşmazlıklarında yetkilidir.”. Disiplin Kuruluna verilen ceza verme yetkisi de eskiye göre artırılmış haldedir. ”Madde 32:…Disiplin kurulu; ihtar, kınama, para cezası, ödüllerin iadesi, ihraç, müsabakadan men, hak mahrumiyeti, lisans ve diğer uygunluk belgelerinin askıya alınması veya iptali, spor dalı tescilinin iptali, seyircisiz oynama, saha kapatma, hükmen mağlubiyet, puan indirme, ligden düşürme ve Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelik veya spor federasyonları tarafından çıkarılacak talimatla belirlenecek diğer cezaları verebilir.”
Görüldüğü üzere, bu derece ağır yaptırım uygulama yetkisi verilmiş olan Disiplin Kurullarında hukukçu üye bulundurulmasının Spor Federasyonlarına bırakılması, Yasanın spor hukukuna verdiği değerinde göstergesidir.
Gerek üniversitelerde ders programlarına alınarak gerekse de bir çok barolarda Spor Hukuku Kurulu adı altında oluşturulan kurullarda “Spor Hukuku Sertifika Proğramı” düzenlenerek spor yargısı konusunda yapılan çalışmalara katılan hukukçuların herhalde varlığından habersiz bir yaklaşım yasada önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkmıştır. Uygulamadan örnek vermek gerekirse, ilgili kişilerden savunma almadan ceza veren Disiplin Kurulları olduğu gibi Disiplin Talimatını usulünce yayınlamadan yani geçerli ve yürürlükte olan bir disiplin ceza yaptırımı içeren düzenlemesi olmadan ceza veren Disiplin Kurulları olmaya da devam edecektir. Kaldı ki bu kurullarda hukukçu üye varken durum bu haldeyken, spor federasyonunun inisiyatifine bırakılan hukukçu üye konusu, delegelerden oy alma düşüncesiyle hareket edilerek, spor hukuku konusunda herhangi bir bilgi ve deneyimi olmayan kişilerden oluşmasının da önü bu yasayla açılmış olmaktadır.
Yine bir diğer konu da, Disiplin Kurulu tarafından verilen cezalara karşı itiraz mercii olan ve verdiği kararlara karşı Anayasanın 59 uncu maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine de bireysel başvuru yolu kapalı olan Tahkim Kurulunun durumudur. Bu kurulun iyileştirilmemesi de yine bu yasanın önemli eksiğidir. Spor Ceza yargısında İsviçre’nin Lozan Kentinde bulunan Spor Tahkim Mahkemesi (CAS, İngilizce: Court of Arbitration for Sport - TAS, Fransızca: Tribunal Arbitral du Sport), yargı heyeti üç üyeden oluşmaktadır. Davanın tarafları birer üyeyi hakem listesinden seçmekte ve orta hakemi de bu mahkeme atamaktadır. Olması gereken tahkim heyeti bu şekilde oluşmaktadır.
Ülkemizdeki uygulamada ise, iki ayrı Tahkim Kurulu bulunmaktadır. Bunlardan biri,3289 sayılı Yasaya göre oluşturulan Gençlik ve Spor Bakanlığı Tahkim Kurulu, Bakan tarafından atanan beşi hukukçu olmak üzere, yedi üyeden oluşmaktadır. Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu ise, yönetim kurulu tarafından seçilen en az 10 yıllık mesleki deneyime sahip olan hukukçulardan bir başkan altı asıl üyeden oluşmaktadır. Bu iki Kurulun sporun yönetimi ve disiplinine karşı verdiği kararları kesindir. Her iki Kurulda da hukukçu üyelerin bulunduğu görülmektedir. Disiplin Kurulunda ise, hukukçu bulunması tamamen spor federasyonunun inisiyatifine bırakılmış olmakla, herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bu durumda spor yargılanmasında hukukçu olmayan ve hatta spor hukuku konusunda eğitimi ve deneyimi olmayan kişilerden oluşacak kurulların işbaşında olacağı sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Bir diğer konu ise, adli mercilerde görülen davalara ilişkindir. Spor Federasyonları Genel Kurul davalarının yargılama mercii olarak asliye hukuk mahkemeleri görevine devam edecektir. Spor Federasyonlarının bağımsız olduğu günden bu yana uygulamadan edinilen deneyimler maalesef bu yasada yine çözüme kavuşmamıştır. İlgililerce açılan genel kurul iptal davaları, asliye hukuk mahkemesi, istinaf mahkemesi ve sonrasında ise Yargıtay ilgili hukuk dairesi üçlemesinden geçmekte ve yıllara dayanan yargılama maratonu ve verilen karar kesinleşmeden uygulamaya konulamadığından ortaya çıkan sonuç, hızlı bir yargılama gereksinimi olan spor yargısına bir fayda sağlamamaya devam edeceği anlaşılmaktadır.
İçinde spor hukuku ve adalet olan bir spor yasasına olan ihtiyacın giderilemediği yani spor hukuku cephesinde değişen bir şey olmadığı görülmektedir. Spor hukuku alanında eğitim ve deneyime sahip olan hukukçuların varlığı bu yasada hatırlanmamış ve değerlendirilmeleri de düşünülmemiştir. Spor hukukunun gelişmesi için bu kurulların spor hukuku bilgi ve deneyimi olan hukukçulara kapılarını açması ve uluslar arası kuruluşlardaki standartların bu kurulların yapılarına yerleştirilmesi gerektiği açıktır.
Saygılarımla.
Avukat Osman BULDAN
Ankara Barosu Spor Hukuku Kurulu Üyesi
Başarılı bir tespit.Tebrik ederim.