KENT VE SU
Bu ay farklı bir konuda yazmayı düşünüyordum ama sosyal medyada Yayla Gölü’nün su seviyesinin azaldığına dair çekilmiş fotoğrafları görünce “SU” hakkında yazmak geldi içimden.
İlkokul sıralarından beri bize öğretilen bilimsel tanımıyla su “H₂O iki hidrojen bir oksijen elementinden oluşan madde”dir. İnsan yaşamı için ise bundan çok daha fazlası. Sağlıklı bir insan en fazla bir hafta kadar susuz yaşayabilir. Diğer canlılarda bu süre belki daha fazla olabilir ama “SU HAYATTIR”.
Üstüne üstlük suyun canlı olduğu ve belleği olduğu konusunda bilimsel kanıtlar olduğu da açıktır. Japon bilim insanı MasaruEmoto, su kristalleri üzerine yıllar önce bir deney yapmış. Bu deneyde mikroskobik ortamda ve çok soğuk bir odada su kristallerini incelemiş. Tabi öncesinde bir kısım suya iyi ve güzel sözler söylerken bir kısmına da çok çirkin sözler sarf etmiş bunun yanı sıra değişik türden müzikler ve değişik duyguları suya yansıtmış. Sonuç; güzel sözler sarf edilen su kristalleri tıpkı kar taneleri gibi düzenli ve muazzam bir şekil oluştururken kötü sözler söylenen kristaller oldukça dağınık ve birbirinden kopuk bir şekilde gözlemlenmiş. Yüzde yetmiş beşi sudan oluşan bedenimiz için de aynı tepkiler söz konusu. Bu demek oluyor ki bulunduğumuz ortama ve ağzımızdan çıkana dikkat edelim.
Bu kadar bilimsel açıklama yeter sanırım. Canlılar için suyun önemi malum, sizleri bilimsel konularla daha fazla sıkmadan kent ve insan için su nedir? Biraz bu konudan bahsetmek istiyorum.
Binlerce yıl önce yapılanmış kentlere baktığımızda hemen yakınımızda olan Hierapolis Antik Kenti’nin kanalizasyon ve temiz su sistemini günümüzdeki teknolojiyle bile modern kentlerimizde yapmayı maalesef başaramıyoruz. Laodikeia Antik Kentine bileşik kaplar teorisiyle Başkarcı Dağı’ndan temiz su getirildiği de malum. Ayrıca her kentin meydanında anıtsal bir çeşme de yapılmış. Laodikeia’da Traian Çeşmesi, Sagalasos’ta Antoninler Çeşmesi, Side Antik Kentin’deki Anıtsal Çeşme ve Anadolu’da bunun gibi onlarcası…
Şimdi konuyu yavaş yavaş güzel kentimiz Buldan’a getirmek istiyorum. Antik dönemdeki kadar ihtişamlı olmasa da her mahallede “Tatlı Su” adıyla nitelendirdiğimiz çeşmelerimiz vardı. Bu çeşmeler içme suyu olarak kullanmak amacıyla sadece testilerle, bidonlarla su doldurulan yer değil, mahallelinin hasbıhal ettiği; kadınların ve çocukların neşelerini, dertlerini paylaştıkları, gençlerin birbirlerini süzdükleri mekanlardı. Bir derdi olan evin kadını kapar bidonu koşardı çeşmeye, yavuklusunu görmek isteyen kızlar kalpleri pıtı pıtı çeşme başındaydı. E tabi biz çocuklar için de oyun alanı. Kırmızı bisikletim ve ben de sık sık orada yerimizi alır arkadaşlarımızla oyunlar oynardık.
Bir de belli mahallelerde ham pamuk ve ipek ipliğinin işlem gördüğü havuzdan biraz küçük yalakları ve iplik çilelerini sıkma kancaları olan sadece üstü örtülü çeşmelerimiz vardı. Orada imece usulü mahallelinin iplikleri işlenirdi. Tabi ki bir neşe bir şamata yine.
Yazımın girişinde bahsettiğim Yayla Gölü ise Buldan’ın canı kanıydı. O yıl kuraklık olup olmayacağı konusunda göldeki su seviyesine bakılırdı. O güzelim gölün kente kattığı başka bir yaşam da vardı. Henüz ilkokul dönemlerimde “Arık Şenliklerimiz” bu göl sayesindeydi. Şenlik diyorum çünkü Yayla Gölünden gelen su Buldan’ın tüm mahallelerini dolaşacak şekilde düzenlenmiş kanallara verildiğinde mahallede bir şenliktir ki demeyin gitsin. Ailenin büyükleri için bahçe sulama zamanı bizler içinde arık suyunda oyun zamanıydı. Kanallardaki suyu düzenleyen, hangi mahalleye, sokağa eve, hangi saatlerde verilecek belirleyen kişiler “Civarcı” diye adlandırılırdı. Ne yazık ki yeni kentleşme politikaları ile bahçeli evler tarihe karışınca o güzelim arıklarımız da anılarda kaldı.
“SU HAYATTIR” ve biz hayatımız için en önemli şeyi nasıl hoyratça kullanıyoruz? Her birimize bu konuda çok görev düşüyor. Neler yapmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bunları burada sıralamak istemiyorum.
Yazımı ışık içinde uyusun Sevgili Üstadım Mimar – Şair - Yazar Cengiz Bektaş’ın özlem dolu dizeleriyle bitirmek istiyorum…
ARADIĞIM
BAŞPINARIN SULARI AKARDI
EVLERİMİZDEN
SOKAKLARIMIZDAN
DENİZLİMİZDEN
AKARDI
CANALIP CAN VEREREK
ARIKLARDA
TÜRKÜLER SÖYLER
İÇİMİZE SERPİLİRDİ
FESLEĞEN ITIR GÜL
SUYDU BELLİ
TELLİ KAVAK
SU SESİ
SU SESİ
SEN MİSİN YOKSA
SULAR AKARDI
BAKTIĞIMIZ YERDE
İNCİR DİPLERİ
ÇINAR GÖLGELERİNDE
NİNNİLER SÖYLER
IŞIK IŞIK
AKARDI
YÜREĞİMİZDEN
SU GÖLGESİ
SU GÖLGESİ
SEN MİSİN YOKSA
TAS TAS
DÖKÜNÜLÜRDÜ
YUNMALIKLARDA
BİR OMUZDAN BİR OMUZA
SEVİŞMENİN TANIĞI
AKANSU
AKANSU
SEVİ YÜKÜ
SEN MİSİN
YOKSA
DİPTEN KUMLA
KUMLA KAYNAYAN
PINARIN
AYNASINDA YÜZÜMÜ
GÖKLE BULUTLA
ZAMANI
YIKAYAN
YIKAYAN
SEN MİSİN
YOKSA
Yelda’cığım, Ne kadar güzel anlatmışsın, akıcı bir dil ile… Yüreğine ve kalemine sağlık. Okurken içinde gezindim anlattığın yerlerin inan… Gelecek yazında buluşmak üzere hoşçakal…